İman etmeyen insanların en önemli özelliklerinden biri, kendilerine
Kuran ahlakını değil, nefislerinin isteklerini -kişisel istek ve
tutkularını- rehber edinmiş olmalarıdır. Oysa nefse uymak, insanı
dünyada ve ahirette helaka sürükleyebilecek bir yoldur. İnsanın nefsine
uymaya başlaması öncelikle kendi içinde bir karmaşa ve bozukluk yaşamasına neden olur. İnsandaki, vicdana uymuş olmanın getirdiği
rahatlığın ve huzurun yerini, mutsuzluk, huzursuzluk ve sıkıntı alır. "... Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir..."
(Yusuf Suresi, 53) ayetinde de buyurulduğu gibi, nefis sürekli kötülüğü
emreder. İnsana her zaman kıskançlık, haset, öfke, kin, intikam,
sevgisizlik, merhametsizlik, saygısızlık, sorumsuzluk gibi kötü ahlak
özelliklerini yaşatmak ister. İman eden bir kişi ise, nefsinin değil
vicdanının sesini dinler, iradesini kullanır ve güzel bir ahlak
gösterir. Çünkü Yüce Rabbimiz Kuran'da insana nefsinin kötülüklerinden
sakınıp korunmayı emretmiştir ve insan vicdanına uyarak bu emri yerine
getirebilir. Yani her insan neyin kötü olduğunu bildiği gibi, neyin iyi
olduğunu ve kötülükten nasıl korunabileceğini de en iyi şekilde bilir.
Bu gerçek ayetlerde şu şekilde açıklanır:
"Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu
(sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene
(andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu
(isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma
uğramıştır." (Şems Suresi, 7-10)
Buna rağmen insanların büyük kısmı vicdanlarının sesini dinlemez bir
hale gelir ve kendilerini nefislerinin yönetmesine izin verir. Vicdanına
uyan insanla nefsine uyan insan arasında ise çok önemli farklılıklar
vardır. Vicdanının sesini dinleyen bir kişi, kendisini
öfkelendirebilecek bir olayla karşılaştığında, öfkesine hakim olup
itidalli davranır. Nefsinin sesini dinleyen kişi ise, öfkesine kendini
kaptırıp kin ve intikam duyguları ile hareket edebilir. Aynı şekilde,
bir haksızlıkla karşılaşan kişi vicdanının sesini dinlediğinde,
haksızlığa aynısı ile değil, hak ve adalet ile cevap vermesi gerektiğini
bilir. Nefsine uyan kişi ise kendisine haksızlık yaptığını düşündüğü
kişiye daha fazlası ile karşılık vermek ister. Vicdanına uyan kişi
merhametli, hoşgörülü, sabırlı ve fedakar olurken, nefsine uyan kişi
acımasız, zalim, sabırsız ve bencil olur. Dolayısıyla nefsine uyan
kişilerin çoğunlukta olduğu bir toplumda barıştan, huzurdan ve
güvenlikten bahsetmek mümkün olmaz. Nitekim Rabbimiz Kuran'da insanların
nefislerine uymaları durumunda yeryüzünde düzen kalmayacağını
bildirmiştir:
"Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç
tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey)
bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini
getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar." (Müminun Suresi, 71)
Kuran ahlakı, insanların vicdanlarını dinlemelerini ve nefsin kötülüklerinden korunup sakınmalarını gerektirir.
Kuran ahlakını değil, nefislerinin isteklerini -kişisel istek ve
tutkularını- rehber edinmiş olmalarıdır. Oysa nefse uymak, insanı
dünyada ve ahirette helaka sürükleyebilecek bir yoldur. İnsanın nefsine
uymaya başlaması öncelikle kendi içinde bir karmaşa ve bozukluk yaşamasına neden olur. İnsandaki, vicdana uymuş olmanın getirdiği
rahatlığın ve huzurun yerini, mutsuzluk, huzursuzluk ve sıkıntı alır. "... Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir..."
(Yusuf Suresi, 53) ayetinde de buyurulduğu gibi, nefis sürekli kötülüğü
emreder. İnsana her zaman kıskançlık, haset, öfke, kin, intikam,
sevgisizlik, merhametsizlik, saygısızlık, sorumsuzluk gibi kötü ahlak
özelliklerini yaşatmak ister. İman eden bir kişi ise, nefsinin değil
vicdanının sesini dinler, iradesini kullanır ve güzel bir ahlak
gösterir. Çünkü Yüce Rabbimiz Kuran'da insana nefsinin kötülüklerinden
sakınıp korunmayı emretmiştir ve insan vicdanına uyarak bu emri yerine
getirebilir. Yani her insan neyin kötü olduğunu bildiği gibi, neyin iyi
olduğunu ve kötülükten nasıl korunabileceğini de en iyi şekilde bilir.
Bu gerçek ayetlerde şu şekilde açıklanır:
"Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu
(sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene
(andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu
(isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma
uğramıştır." (Şems Suresi, 7-10)
Buna rağmen insanların büyük kısmı vicdanlarının sesini dinlemez bir
hale gelir ve kendilerini nefislerinin yönetmesine izin verir. Vicdanına
uyan insanla nefsine uyan insan arasında ise çok önemli farklılıklar
vardır. Vicdanının sesini dinleyen bir kişi, kendisini
öfkelendirebilecek bir olayla karşılaştığında, öfkesine hakim olup
itidalli davranır. Nefsinin sesini dinleyen kişi ise, öfkesine kendini
kaptırıp kin ve intikam duyguları ile hareket edebilir. Aynı şekilde,
bir haksızlıkla karşılaşan kişi vicdanının sesini dinlediğinde,
haksızlığa aynısı ile değil, hak ve adalet ile cevap vermesi gerektiğini
bilir. Nefsine uyan kişi ise kendisine haksızlık yaptığını düşündüğü
kişiye daha fazlası ile karşılık vermek ister. Vicdanına uyan kişi
merhametli, hoşgörülü, sabırlı ve fedakar olurken, nefsine uyan kişi
acımasız, zalim, sabırsız ve bencil olur. Dolayısıyla nefsine uyan
kişilerin çoğunlukta olduğu bir toplumda barıştan, huzurdan ve
güvenlikten bahsetmek mümkün olmaz. Nitekim Rabbimiz Kuran'da insanların
nefislerine uymaları durumunda yeryüzünde düzen kalmayacağını
bildirmiştir:
"Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç
tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey)
bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini
getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar." (Müminun Suresi, 71)
Kuran ahlakı, insanların vicdanlarını dinlemelerini ve nefsin kötülüklerinden korunup sakınmalarını gerektirir.
selam ve dua ile...
2 yorum:
Teşekkürler..
Allah ım Göz Açıp Kapayıncaya Kadar Dahi Nefsimin Eline Bırakma (amin)
Yorum Gönder