Fotoğrafım
Türkiye
BAŞIMLA GÖNLÜMÜ EDEMEDİM EŞ BİRİ YÜZ YAŞINDA BİRİ YİRMİBEŞ -SİYAH ZAMBAK-

22 Şubat 2011 Salı

Kıssadan Hisseler

İmâm-ı Azam hazretlerinin dergâhının hemen bitişiğindeki evde oturan bir genç , her gece meyhâneden sarhoş gelir ve bağırıp çağırarak insanlara rahatsızlık verirdi .
Dergâhtakiler de aynı şekilde rahatsızdı bu gençten.
Bununla da kalmaz, eve gelince saz çalar, şarkılar türküler söylerdi.

Hazret-i İmâm bu seslerden rahatsız olsa da, hiç bir şey söylemez, hep sabrederdi.
Bu genç bir gece yarısı yine sarhoş olarak evine giderken, vazifeli güvenlik memurları yakalayıp hapsettiler.
Ertesi gün gencin sesi gelmeyince, Hazret-i İmâm meraka düştü.
Ve talebelerine;
- Komşumuzun sesi gelmiyor, acaba başına bir musîbet mi geldi diye, buyurdu.
Talebeler;
- Efendim, o genç dün gece meyhâneden sarhoş gelirken, gece bekçileri onu yakalayıp hapse atmış, dediler.
Hazret-i İmâm bu duruma çok üzüldü.
Ve kalkıp vâliye gitti .
Vâli Onu görünce hemen ayağa kalktı.
Hürmet ve saygıyla;
- Hoş geldiniz efendim. Bir emriniz varsa hemen yapalım, dedi.
Hazret-i İmâm;
- Bekçiler komşumuzu hapse atmışlar. Onu hapisten çıkarırsanız sevinirim, buyurdu.
Vâli önünü ilikleyip;
- Emriniz olur efendim, ancak böyle basit bir iş için niçin zahmet ettiniz? Bir haber iletseydiniz yeterdi, dedi.
Ve emir verip çıkarttı genci .
Hazret-i İmâm, vâliye teşekkür etti.
Komşu gencin koluna girdi.
Vâliye vedâ edip ayrıldılar.
Yolda giderken de;
- Komşu, kusurumuza bakma. Hâlinize geç vâkıf olduk, dedi.
Ve bir kese de para verip;
- Eve bir şeyler al da çocukları sevindir, buyurdu.

20 Şubat 2011 Pazar

Dikkat Edilecekler

Hikmet ehli mübarek zatlar buyuruyor ki:

İman nimetinin bizden gitmemesi için şükür gereklidir. Bu şükür, iki biçimde olur:

1- Bu nimete kavuşmuş olan Müslümanları Allah rızası için çok sevmek ve gayri müslimleri  yine Allah rızası için sevmemektir. Bu hubb-i fillah vel buğd-i fillahdır. Mücadele suresinin son âyetinde, iman nimetine şükretmek için, müminlerin birbirlerini çok sevmeleri, kâfirleri ise, kendi ana babaları, kardeşleri, çocukları bile olsa sevmemeleri gerektiği bize açık bir şekilde bildiriliyor.

2- Bu doğru imanı, doğru din meselelerini, Allahü Teâlânın diğer kullarına ulaştırmak için çalışmaktır. Buna da emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker denir. Bunun en kolay, en uygun ve en risksiz yolu, doğru kitaplardan vermektir.
Bize kadar gelen emaneti bizden sonra gelenlere, Allah rızası için aktarmaya çalışmaktır. Yoksa ahirette Allahü teâlâ, (Ey kulum, senin kurtulman için, yüz binlerce kulum kendini feda etti. Kale kapılarında, surların önlerinde, meydanlarda, savaşlarda, her yerde; canlarını, kanlarını, mallarını feda ettiler. Peki sen ne yaptın?) dediği zaman, nasıl cevap vereceğiz? 
Nimet ne kadar yüceyse, onun getirdiği mesuliyet de o kadar yücedir. Rabbimizin huzuruna kul hakkıyla gitmemeliyiz. İşte kul haklarından birisi de budur. Sözümüzün geçtiği insanlara dinimizi kibarca öğretmeye çalışmalıyız.
Allahü teâlânın bir kulu daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmalıyız. Bugün ben Allah için ne yaptım, bugün ben dini yaymak için yapılan hizmetlere ne kazandırdım? Bunları her gün, her saat kendimize sormalıyız. 
Hazret-i Ömer her gün kendine, (Yâ Ömer, bugün Allah için ne yaptın?) diye sorarmış. Nefsimiz için yapılanlar çok da, Allah için ne yaptık, asıl bunun üzerinde durmak gerekir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz:
1- Malını nereden, nasıl kazandı, nereye harcadı?
2- İlmiyle nasıl amel etti?
3- Ömrünü nasıl geçirdi?
4- Bedenini nerede yordu, hırpaladı?)

18 Şubat 2011 Cuma

Dikkat Edilecekler

Ebu Süleyman-ı Darani şöyle buyurdu;
“Helalden bir lokma az yemeyi, akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan daha çok severim. Çünkü, mide dolu olunca, kalbi gaflet sarar. Gaflet insana Rabbini unutturur. Helalin fazlası böyle iken, mideyi haram ile dolduranların hâli  nasıl olur?”
“Yolumuzun esası üç şeydir: Helal yemek, ahlak ve amelde Peygamberimiz sav e tabi olmak ve (ihlas) yani her işi, yalnız Allah ın cc rızası için yapmaktır.”

İbrahim Edhem hz şöyle buyuruyor;
“Temiz ve helal ye de, ister sabaha kadar ibadet et, ister uyu ve ister her gün oruç tut, istersen tutma!”

Kur’ân-ı kerîmde, üç şey üç şey ile beraber bildirilmiştir. Bunlardan biri yapılmazsa ikincisi makbul olmaz:
1- Resûlullaha itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş sayılmaz.
2- Anaya babaya şükredilmedikçe, cenâb-ı Hakka şükredilmiş olmaz.
3- Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. Yâni namaz kılanlara vadedilen büyük sevaptan mahrum kalır. Sadece namaz borcundan kurtulmuş olur.

Mâlik bin Dînâr hazretleri şöyle buyuruyor;
“Üç şey kalbi  öldürür. Çok yemek, çok uyumak ve çok konuşmak.”
“Kulun, lüzûmsuz boş şeylerle vakit geçirmesi, kalbi karartır, bedeni zayıflatır geçimini zorlaştırır.”

Şeytan, Mûsâ aleyhisselama dedi ki:
1- Öfkelendiğin zaman beni hatırla! Zîrâ ben, senin kalbinin kan damarlarında dolaşırım. Öfkelendiğin zaman benim vesveselerime kulak asma! Kanında meydana gelen galeyâna sakın mağlûp olma.
2- Düşmanla karşılaştığın zaman da hemen beni hatırla! Zîrâ ben, insanoğlu bir düşmanla savaşa gireceği zaman ona, âilesini, çocuklarını, malını, mülkünü hatırlatırım Bunları hatırlayınca o da düşmanla savaşmaktan vazgeçer ve firâr eder.
3- Sana nikâhı düşen bir kadınla karşılaştığın vakit, sakın böyle bir kadınla bir arada oturma. Zîrâ ben, böyle bir ortamda ondan sana, senden ona aracılık yaparım. Çeşitli yollarla, zinâ yapılmasına vesile olurum.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Müslüman

Eğer müslümanım diyorsanız çok büyük bir iddiada bulunuyorsunuz demektir. Bu Allah ile yürümeye başlamak ,kalpsiz dünyanın kalbi olmak, vicdanın ve merhametin sesi olmak demektir.

Komşusu aç iken tok yatmamak, kendisi için istediğini kardeşi için de istemekdir. İnsanların elinizden ve dilinizden emin olması, yediğinizi paylaşmanız, içtiğinizi bölüşmenizdir. Arşı titreten öksüz ağlamasında ''imdat''diye bağıran yaşlı , kadın ve çocuk feryadından,''insanlık öldü mü?''diye inleyen mazlum inlemesinden geceleri uyuyamamak, yollara düşmekdir.


Dünya nın bütün ezilenlerinin ,mahrumlarının,mağdurlarının sorumluluğunu üzerine almakdır. Ateşlere atılmayı, çarmahlara gerilmeyi göze almakdır. Boyuna toplamak değil, hep dağıtmakdır. Olmayanı ele geçirmek değil, olanı elinden çıkarmakdır. ''Ben'' değil ''Biz''demesini bilmekdir. Müslüman olduk dediğiniz de  sizi işte bunlar bekliyor.....

Sizi böyle zorlu, yaman bir yol bekliyor. Buna varım diyorsanız Allah ile yürümeye katılın ''Ben buna gelemem '' diyorsanız kendinizi boş yere aldatmayın . Siz ''İSLAM OLDUK'' demeyi ne sanıyorsunuz? ey her devrin adamları!!!  Ne sanıyorsunuz? Allah ı emrinize amade lalanız, peygamberi bekçiniz,dini köşkünüz,kitabı para makineniz,cenneti yatağınız,cehennemi şömineniz mi?

15 Şubat 2011 Salı

Kıssadan Hisseler

“Niçin ağlıyorsun?..”

Ömer bin Abdülazîz hazretleri ölüm hastası iken yakınları doktor çağırdılar.

Az sonra doktor geldi.

Halîfeyi muayene edince;

- Çok zehir içmiş. Yaşaması husûsunda garanti veremem, dedi.

O sırada Ömer Bin Abdulaziz ağlamaya başladı ...

Yakın akrabaları;

- Niçin ağlıyorsun ki bir mücâhid olarak Rabbine gidiyorsun. Allah’ın izniyle sünneti ihyâ ettin, bid’atleri ortadan kaldırdın, dediler

Halîfe onlara yönelip;

- Az sonra Rahmanın huzuruna varacağım. Bu insanların hesabı hep bana sorulacak. Bu hesabı nasıl vereceğim. Bunu düşünerek ağlıyorum, dedi.
Sonra da;

- Beni oturtun! buyurdu.

Yavaşça yatağında oturtturdular .
Oradakilere bakıp;

- Hakîkî mâbud ancak Allahü Azimüşşandır. İbâdet olunmaya birtek O’nun hakkı vardır, buyurdu.

Sonra gökyüzüne kaldrdı başını.

Ve sevinç gözyaşlarıyla doldu gözleri.
Birilerini gördüğü açıktı sanki.

Nitekim sevinçli olarak;

- Şu anda öyle kişileri görüyorum ki, onlar ne cindirler ne de insandırlar buyurdu.
Kelime-i şehâdet’i getirdi.
Ve rûhunu teslim edip Rabbine kavuştu.

Bir gün bâzı gençlere;

- İnsan bu dünyada ne için yaşar? diye sordu.

- Bilmiyoruz efendim, dediler.

Onlara sevgiyle bakıp;

- Müslüman, sadece Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için yaşar, dedi.
Ve ardından;

- Mü’minin tek amacı, Rabbinin rızâsını ve sevgisini kazanmaktır, buyurdu.
                                  selam ve dua ile...

26 Ocak 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisseler

Böyle bir hikaye işte!

Bir varmış bir yokmuş…

Evin kadını sabah kalkmış, elini yüzünü yıkamış, havlu ile kurulanmış. Sonra da aynaya bakmış ki kafasında yalnız üç tel saç kılı görmüş.

- Hımm… Demiş, Galiba bugün saçımı örgü yapacağım.


- Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş!

Ertesi gün kalkmış, aynı şekilde elini yüzünü yıkayıp, kurulanıp aynaya bakmış.

Kafasında iki tel saç kalmışmış...

- Hımm… Demiş, Bugün saçımı ikiye ayıracağım.

Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş...

Bir sonraki gün gene kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.

-Tamam, tamam… Demiş.... Artık bugün atkuyruğu yaparım...

Öyle de yapmış ve çok ama çok güzel bir gün geçirmiş...

Daha sonraki bir günde aynaya baktığında görmüş ki kafasında bir tek tel bile kalmamışmış!

-- Oooo! Diye tebessüm etmiş.. Oh be..Bugün saçımla vakit geçirme derdim yok!

Söylenecek sözler:

— Hayatta hiçbir şey dert edinmeye değmez…

— Küçük şeylerden zevk almaya bakmak gerek...

— Pozitif bakış açısı, böyle bir şeydir işte…

— İstesek de istemesek de, hayat kilometresi çalışıyor…

— İnsanoğlu için fanilik, kâinatın mutlak gerçeğidir…

— Yaşlandıkça insan, daha pozitif bakacaktır insana, hayata ve kâinata…Ama keşke gençken de bakabilseydi…

— Geçmiş artık yok, gelecek meçhul, gün bu gündür ve bu günü, olabildiğince iyi yaşamak gerek…

25 Ocak 2011 Salı

Evlilik Hakkında

Nikahta, evlenmek isteyen bireyler arasındaki denklik son derecemühimdir . Fıkıhın ifade ettiği denklik eşler arasında dini, iktisadi ve sosyal bakımdan bir denkliğinolmasıdır . Denklik evlilikte uyumu artırmak  için kabul edilmiş bir önlemdir. Burada esas olarak aranan denklik, kadının erkeğe denk olup olmaması değil, erkeğin kadına denk olup olmamasıdır. Yani bir erkeğin evleneceği kadına Müslümanlık, dindarlık, hür olma, meslek ve zenginlik gibi niteliklerde denk durumda bulunmasıdır. Bu denklik sayesinde İslam’da sadece kadından yana ve onun ve ailesinin onurunu korumayı hedefleyen bir güvencedir. Temelde kadını korumak için öngörülen bir denge yoludur. Ayrıca “denklik” ve “denge” aynı kökten gelen kelimeler olduğuna göre, denklik prensibi hayat boyu ailenin dengede kalmasını amaçlayan bir faktördür.

HANGİ KONULARDA DENK OLUNMALI?

Dindarlık: Dini ilkelere bağlı olmayan ve ahlak bakımından düşkün olan fasık kişiler, iffetli ve faziletli bir kadına denk olamaz. Böyle bir kadın, velisinden izinsiz, dindar olmayan fasık bir erkekle evlenirse, velisinin bu evliliği, hakim nezdinde feshettirme hakkı bulunur Çünkü İslam alimlerince kocanın fasık yani açıkça günah işleyen biri oluşu, İslam toplumunda çok utanılacak bir şey dir.
İslam: Burada denklikten kasıt, kocanın Müslüman olması değildir. Zira kocanın Müslüman olması evliliğin sıhhat şartıdır. Müslümanlık hususunda denklik kocanın babası veya büyük babası bakımından aranır  Mesela, baba ve dede tarafı gayr-i müslim veya ateist olan bir erkek, baba ve dede tarafı Müslüman olan bir kadına denk olamaz. Eğer kızın velisinin izni olmadan böyle bir evlilik akdi yapılmışsa, yine velinin bu akdi hakim huzurunda feshettirme hakkı olur. Ayrıca eşlerin birbirlerine mal-mülk ve meslek cihetleriyle yakın ve denk olmaları da önemli şartlardandır.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu maddeler, hukuki sonuçlar doğurması açısından, bir velinin kendi izni olmadan evlilik gerçekleştiren kızının hayatını güvence altına alma yollarından biridir. Bu da velinin kendi izin olmadan kızının aldatılma, korku, tehdit veya kaçırılma gibi sebeplerden biriyle bu evliliği gerçekleştirmiş olması şüphe ve endişesinden kaynaklanmaktadır. O halde bir veli, haberi ve izni olmadan kızının evlenmesi durumunda, eğer erkekte bu hususların birinin eksik olduğunu görürse, bahsettiğimiz kuşku ve şüphelerden ötürü hakime başvurarak bu evliliği feshettirme hakkına sahiptir. Ancak kadında hamilelik zuhur etmişse, artık evliliği feshettiremez.
Günümüzde güzel temennilerle kurulan evliliklerin çok kısa bir zaman sonra dağılmasına sebep veren baş aktör, eşlerin birbirleriyle uyumsuzluklarıdır. Bu uyumsuzluk, kişilerin ruhi yapılarından tutun da, tahsil durumlarına, kültür seviyelerine, adet-gelenek ve göreneklerine, anne baba tutumlarına, asabiyet duygularına, hayata bakış açılarına, maddiyatı önemseyişlerine, yöresel farklıklardan kaynaklanan dil, şive, giyim kuşam ve hatta diploma farklarına varıncaya kadar pek çok noktada kendini göstermektedir. Bu farklılıklar sebebiyle kimi zaman sorunlar çok basit konulardan çıkmakta ve başka sorunlarla birleşince hayret verecek kadar büyümektedir.

YAŞ OLARAK DENKLİK

Mesela, Dinimizde evlenecek şahıslar arasında yaş farkı için belli bir sınır konulmamış olmasına rağmen, zamanımızın gerektirdiği bir takım nedenlerden dolayı aradaki yaş farkının fazla olmamasına dikkat edilmelidir. Nitekim toplumsal kaynaşmanın had safhada olduğu günümüzde, kadının/erkeğin diğer evli çiftlere bakarak kendi evliliğinin normal standartlarda olmadığı kanısına vararak bu durumu kabullenememe, komşu ve arkadaş tenkidi, aile içi özel yaşamdan kaynaklanan sıkıntılar ve düşünce yapılarının farklı olması gibi sebeplerle, çok uzak olmayan bir gelecekte ilişkinin kırılmasına sebep olmaktadır.

EĞİTİM DURUMUNDA DENKLİK

Eşler arasında denge terazisinin bozulmasına sebep olan unsurlardan biri de eğitim düzeyidir. Bu durum kimi zaman olayların farklı algılanmasına, birisinin doğru gördüğü bir şeyi diğerinin yanlış görmesine mahal vermektedir. Bunun yanında erkeğin eğitim düzeyi ve diploma bakımından eşinden aşağı bir derecede olması, kimi zaman onun kendini aşağılama komplekslerine girmesine sebep olmakta ve durum aile içinde huzursuzluklara sebebiyet vermektedir.

KÜLTÜR FARKI

Yine eşlerin sahip oldukları kültürler açısından çok farklı uçlarda olmaları da zaman zaman aile içi problemlerin sebebi olabilmektedir. Bu durum daha çok eşlerden birinin köyde diğerinin şehirde yetişmiş olmasından veya birinin doğuda birinin batıda doğmuş, oranın kültür ve folklorunu benimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki bu farklılıklar daha ilk başta, yani kız istemede, düğün merasiminin nasıl tertip edileceğinde, beyaz eşyayı kimim, halıyı kimin alacağında, akrabalarla görüşme sıklığında ve onlarla ilişkilerde, sofra adabında vs. görülebiliyor. Aslında bunların hepsi kültürel zenginlikler olarak karşılanmalıyken ufacık sebeplerden ötürü kırgınlıklar yaşanabilmektedir.

FARKLILIKLARA RAĞMEN MUTLULUK

Hakikatte insanları bir noktada ve ortak paydada birleştiren temel unsurlar İslam ve dindarlıktır. Ancak insanın her anı bu büyük hakikati idrak etme potansiyelinde olamayacağından zaman zaman denklik problemini karşısında görebilir. Bu sebeple eşler birbirlerine akıl, fikir, kültür eğitim, adet gelenek ve diğer tüm noktalardan yakın olan birini seçmeli veya bu hususlarda uzlaşabileceklerini, bu farklılıkların çok teferruat kalıp evliliklerine hiçbir zarar vermeyeceğini birbirlerine hissettirmelidirler. Belli bir kültür farklılığı olması kaçınılmazdır. Farklı kültürlerden olan kişilerin anlaşabilmesi için, kişilerin farklı bakış açılarına saygılı ve değişime açık olmaları gerekir. Bunun için önce eşlerin sevgilerinin çok güçlü ve birbirlerine gerçekten saygı göstermesi ve evlilikte kararlı olması gerekir. Son olarak şunu söylemeliyiz ki: Evlilikteki ana kıstaslar eşlerin salih ve dindar olmasıdır. Bunlar temin edildikten sonra diğerlerinin çözümlenebileceği kanaatindeyiz.

18 Ocak 2011 Salı

Osmanlı Tarihi

Sultan Süleymanın sandık vasiyeti
 
Kanuni Sultan Süleyman Hanın, vefat ettiği zaman yerine getirilmesini arzu ettiği bir vasiyeti vardı. Bu vasiyet,bizzat kendisine ait özel küçük bir sandığın kendisi defnedilirken mezarda yanına konmasıydı.

Hayatı seferlerde geçen Sultan Süleyman Han yine bir seferde iken hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'a getirilince hemen defin işlemlerine başlanıldı. Bu vasiyeti gereğince sandık meydana çıkarıldı ve hazır tutuldu.

Büyük hükümdarın cenaze töreninde şüphesiz cümle devlet erkanı hazırda idi. Şeyhülislam Ebussuud efendiye, Sultan Süleyman Han’ın böyle bir vasiyeti olduğu söylendi. Ebussuud efendi "Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getirmeyesiniz, dini mübine İslam a uymaz” dedi.

Nihayet İslamiyete aykırı bir davranış olduğundan vasiyetin yerine getirilemeyeceği kararlaştırıldı. Küçük sandık kabire konulmadı ama, içinde ne vardı, dünyanın en ulu hükümdarının kabrine konmasını istediği şey neydi? Herkesi bunun merakı sarmıştı Bu vasiyet yerine getirilmediğine göre sandık açılmalıydı Neticede de öyle yapıldı. Sandığın içi, Kanuni Sultan Süleyman Han'ın yapacağı işlerin, vereceği kararların dine uygun olup olmadığı hakkında Şeyhülislamdan aldığı fetvalarla dolu idi Bunun üzerine Ebussuud efendi, "Hey büyük sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız bakalım" diye ağladı.

14 Ocak 2011 Cuma

Evlilik Hakkında

EVLİLİKTE KAVGALARI BİTİREN 20 CÜMLE!!!

1)Haklısın!

2)Mümkündür!
...
3)Seni seviyorum!

4)Seni çok iyi anlıyorum!

5)Eline sağlık!

6)Sen bir tanesin!

7)Özür dilerim!

8)Senin yerin çok ayrı!

9)Hayırlısı olur inşaALLAH!

10)Sen ALLAH'ın bir lütfusun!(isteğe göre gözlerimin nurusun diye devam ettirilebilir) :)

11)Problem değil!

12)Teşekkür ederim!

13)Kızgınlığım sana değil!

14)Dualarım seninle!

15)Bana biraz zaman tanı!

16)Sen yapmazsın,biliyorum!

17)Canın sağolsun!

18)Hakkını helal et!

19)ALLAH senden razı olsun!

20)Harika olmuş!

12 Ocak 2011 Çarşamba

Evlilik Hakkında

 ERKEK LERE ÖZEL

*Önce Selam sonra kelam.. İlk işiniz ev halkını selamlamak olsun, (güleryüzle)..

*Ayakkabınızı dışarda çıkardığınız gibi elinzden geldiğince işinizi de ki olayları da kapıda çıkarmalısınız..(evdekileride bunalıma koymamak,durup dururken ortamı germemek için)

*Eş; yoldaştır, sırdaştır, hayat arkadaşınızdır diye iş sıkıntılarınızı  mümkün olduğunca paylaşmayın ve aile sırlarınızı ifşa etmeyiniz

*En önemli unsurlardan birtaneside şu ki: Lütfen!.. Eşlerinize güvenin, o çocuklarınızın annesi ve herkesten çok mahremiyetinizi bilen kişidir..Güven olmazsa huzur olmaz huzur olmazsa mutluluk olamaz bunuda unutmamalıyız..

*Lütfen!.. Eşlerinizi yalan söylemeye ve arkanızdan gizli işler çevirmeye mecbur bırakmayın... Bir isteği olduğu vakit  hemen red etmeyiniz, açık bir kapı bırakınız(tabi eğer zaruri birşeyse) imkanlarınız el vermiyorsa bile konuşmakta fayda var,  şu anda imkanım yok ama düşüneceğim ve inşALLAH en kısa zamanda bir çözüm bulacağız  (maddi gücümüz yeterse) alırız, lütfen beni sıkboğaz etme bunalıma koyma diye nazikce uyarmayı da unutmayınız..

*Eğer "yok almıyoruz ,neye lazım ki saçmalıyorsun, ihtiyacımız yok(?!) derseniz... kaybeden siz olursunuz

*
Ailenize karşı önyargılı davranmayınız ,dinleyin, paylaşın sıkıntıları da sevincleri de (ama sadece ailevi problerinizi,yani bir bakıma haftada bir de olsa toplantı yapın) onlar ağızlarını açar açmaz "höyttt" deyip susturursanız eğer başkalarından duyarsınız ailenizle ilgili evinizde olanları,yani siz kulaklarınızı kapatrsanız mahalledekiler açar...•Evini harçlıksız bırakma,
•onları kimseye muhtaç etme!

•Evine geldiğinde selamla ve güler yüzle gir ki, ev halkı senin geldiğine sevinsin.
•Şunu bil ki, az olan helal kazanç, çok olan haram kazançtan hayırlıdır.
•Haram lokma yeme, hanımına ve çocuklarına da yedirme!
•Evini Kuran'sız, kitapsız ve namazsız bırakma! Sabah namazına kalktığında ev halkını da kaldır ki, rahmet ve bereket gün boyu sizinle olsun..

11 Ocak 2011 Salı

Namaz

Namazı Kılmayanın Akıbetini Merak Ediyormusunuz???

Namazı özürsüz terkeden kimseye, Allahü cc teâlâ on beş sıkıntı verir. Bunlardan Altısı dünyada, üçü ölüm zamanında, üçü kabirde, üçü kabirden kalkarken verilir...

Dünyada olan altı azap


1- Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz.
2- Allahü teâlânın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kendine kalmaz.
3- Hiçbir iyiliğine sevap verilmez.
4- Duâları kabûl olmaz.
5- Onu kimse sevmez.
6- Müslümanların birbirlerine yaptıkları iyi duâlarının buna fâidesi olmaz

Ölürken çekeceği üç azap
 
1- Zelîl, kötü, çirkin can verir.
2- Aç olarak ölür.
3- Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.

Kabirdeki çekeceği üç azap

1- Kabir onu sıkar Kemikleri birbirine geçer.
2- Kabri Cehennem ateşi ile doldurulur. Gece, gündüz onu yakar. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.
3- Allahü teâlâ, kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Hergün, her namaz vaktinde onu ***. Bir an bırakmaz.

Kıyâmette çekeceği üç azap

1- Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz.
2- Allahü teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.
3- Hesâbı çok çetin olup, Cehenneme atılır.)
Namaz kılmayanın ömründe, bereket olmaz. Ömründe, hayır ve menfaat görmez. Ömrü çeşitli hastalıklarla, sıkıntılarla geçer. Ma'nevî huzûru olmaz. Sahip olduğu dünyalıklar onu rûhî sıkıntıdan kurtaramaz


EY İNSANOĞLU DAHA NE BEKLERSİN, YAŞLANDIKTAN SONRA KILARIM DİYENLER YAŞAMAYA GARANTİNİZ Mİ VAR???
ALLAH TEVBE EDENLERİN GÜNAHLARINI AFFEDER BİZ DE TEVBE EDENLERDEN OLALIM..
UNUTMAYIN MERHAMETİ NE KADAR BÜYÜKSE GAZABI DA O KADAR ŞİDDETLİDİR!!!
                                            selam ve dua ile...


9 Ocak 2011 Pazar

İlginç Bilgiler


      SÜNNETLERİMİZİN FAYDALARI

Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, mide...de mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…



Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…



Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..



Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…



Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..



 Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…



Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: teheccüd namazı) vazodilatasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini…



Bütün bunların, 1500 sene evvel Peygamberimiz (sav) in yaptığı ve ümmeti için de tavsiye ettiği sünnet-i seniyyeler olduğunu biliyormuydunuz...?

5 Ocak 2011 Çarşamba

Osmanlı Tarihi

Kanuni Sultan Süleyman Han, Haçlı saldırılarına bir son vermek için ordusuyla beraber sefere çıkmıştı. Ordu, ağır ağır ilerliyordu  Yol dar olduğundan, mecburen bağların içinden geçiyordu. Havanın bunaltıcı sıcağından dolayı  askerler susuzluktan kıvranıyordu.

Çok güzel üzümleri bulunan, bir bağdan geçerken, askerin biri dayanamayıp, bağdan bir salkım üzüm kopararak biraz olsun susuzluğunu giderdi. Sonra da, asma ağacına, yediği üzümün çok üzerinde değerede bir para bağlayarak, yoluna devam eder.

Çok geçmeden mola verilir. Asker, kan ter içinde bir köylünün koşarak geldiğini görür. Hristiyan köylü ısrarla Padişah ile görüşmek istediğini söyler. Köylüyü Kanuni’nin huzuruna getirirler. Kanuni köylüye sorar:

- Nedir bu hâlin, kan ter içinde kalmışsın, yoksa askerler sana bir zarar mı verdi?

- Ben şikayet için değil, memnuniyetimi bildirmek için geldim. Böyle bir askeri, böyle bir komutanı tebrik etmemek insafsızlık olur.

- Askerlerim sizi memnun edecek ne yapmışlar?

- Askerleriniz bağdan geçtikten sonra, asmanın dalında bağlı bir kese gördüm. İçini açtığımda para vardı. Dikkatli baktığımda, bir salkım üzümün koparıldığını gördüm. Anladım ki koparılan üzümün parası olarak bırakılmış. Sizde böyle güzel ahlaklı asker olduğu müddetçe sırtınız yere gelmez.

Kanuni, derhal o askerin bulunmasını emreder. Hristiyan köylü, bu askere ne gibi mükâfat verecek diye merakla beklemeye başlar. Nihayet asker bulunup, padişahın huzuruna getirilir. Kanuni, “Niçin izinsiz iş yaparsın? Parası verilmiş olsa bile, sahibinden habersiz mal almanın caiz olmadığını bilmiyor musun?” diye askeri azarlar. Sonra da, “Bu asker derhal ordudan uzaklaştırılsın.” diye emir verir.

Hristiyan köylü heyecanla Kanuni’ye sorar:

- Ben bu askerin mükâfatlandırılması için gelmiştim, siz onu niye cezalandırdınız?

- Kursağında, haram lokma bulunan bir askerle zafer kazanılmaz. Bunun için ordudan attım. Eğer aldığı üzümün parasını bırakmamış olsaydı, zalimlerden olurdu. İşte o zaman kellesini bile zor kurtarırdı…
Kendilerine atatürkün askeriyiz diyenlere ithafen. Mesele, fani olanın değil, baki olanın askeri olmaktır ! İsteriz sizinde böyle olmanızı, fakat hakikat tek bir yoldan geçer. O yolu bulmanız dileğiyle…
                                 selam ve dua ile...

4 Ocak 2011 Salı

Evlilik Hakkında

EVLİLİK 'AŞK'I BİTİRİR!Mİ?

Evlilik çok yönlü bir kurum ve ana maddesi sevgi. İki kişi çeşitli şartların sağlanmasıyla evlenmeye karar verdiğinde sevgiye götüren ilk elektriklenme diye tarif edilen çekim başta olmuşsa, birbirlerine sevgi duyuyor ve iyi anlaşıyorlarsa her şey bir başkagüzelgelişir.

Evlilik hazırlıklarında bir başka ...
heyecan, başka bir mutluluk hemen fark edilir. Sevgiyle ışıldayan gözler, birbirini görmek için can atan, beraber olmak, birlikte konuşmak, gezmek için her fırsatı değerlendiren, sevgilerini ifade etmek için en güzel sözleri, en anlamlı hediyeleri seçen eşler. Pekiyi bu kadar mutlu ve güzel başlayan, her iki tarafın da sevgiyi doya doya hissettikleri ve yaşadıkları bir ilişkide sevgi evlilikle biter mi?
Hayatta her şeyin değiştiği gibi duygu ve düşünceler de değişebilir. Buna bağlı olarak karşı cinse karşı duyulan sevgi de azalıp artabilir ve her ilişkide olduğu gibi evlilikte de eşe karşı duyulan sevgi bitebilir. Fakat bunu doğrudan evlilikle ilişkilendirmek, aile ve insanlığın sağlık ve mutluluğu için tehlikelidir. Sevgi emek ister ve evlilikte de sevginin devam etmesi için gereken şeylerin başlıcaları şunlardır:
Saygı ve saygıyı doğru ifade, sevgiyi doğru ifade, olumlu duyguları ifade, beden diline önem verme, öz bakım, destek, bağlılık, güven, vefa ve fedakârlık.

Gerçek şu ki birbirini seven kişiler birlikte olmak, birlikte yaşamak, bir hayatı paylaşmak ister. Evlilik, gerekli şartlar sağlandığı takdirde sevgiyi azaltmaz, aksine daha da kuvvetlendirir. Eşler arasındaki sevginin evlilikten sonra da devam etmesi için kişilerin hem ruhen hem de bedenen belli bir olgunluğa ulaşmış ve sağlıklı olması ve birlikte uyum içinde yaşamaları gerekir. Pek çok iç ve dış faktör eşler arası ilişkiyi ve birbirlerine karşı duydukları sevgiyi olumlu ve olumsuz şekilde etkilemektedir. Evlilik aslında sanılanın aksine sevginin bitmesini geciktirir. Birlikte yaşananlar sevgiyi canlı tutar. Bununla beraber eşlerin en büyük hatası evlilikle çaba olmadan sevginin devam edeceğini düşünmeleridir.

Bazı erkekler eve vaktinde gelmeyi, evin ihtiyacını karşılamayı eşe sevgi gösterisi olarak yeterli sayarlar. Bazı kadınlar da aynı şekilde ev halkı için güzel yemekler pişirmeyi, evi düzenli tutmayı sevgi gösterisi olarak kabul eder ve karşılık görmemekten yakınırlar. Halbuki bunların yapılması kadar, yaparken söylenen sözler ve davranışlar da önemlidir. İlgisiz davranarak veya söylenip kötü sözler sarf ederek yapılan şeyler değerini de kaybeder ve her ne kadar sevgiyle yapılmış olsa da sevgi ifadesi olarak algılanamaz. Pek çok örnekte görürüz ki sevgiyi hissetmek ve heyecanı artırmak için eşlerin birbirine söyleyeceği birkaç tatlı söz, birkaç takdir sözü geçmişte yaşanan bir tatlı anıyı hatırlatmak bile yetecektir. Taraflar, evlenmeden önce birbirlerine ne kadar zaman ayırıyor ve emek sarf ediyorlarsa evlendikten sonra da aynı şekilde emek sarf etmesleri gerekir ki sevgi de aynı şekilde devam etsin.


Eşler arasında sevgiyi azaltan faktörler

Karşı tarafı kaybetme endişesinin azalması ve sahiplenme duygusu kişinin sevdiği kişiyi kendisine bağlamak için duyduğu kaygıyı ve buna bağlı gösterilen çabayı azaltır. İlişkiler monotonlaşabilir.

İlk heyecan ve aşk, beşeri kusurları görmeyi engeller. Evlilikte olumsuz özellikler bir bir çıkınca bu da sevginin azalmasına yol açar.

Aile üyelerinin, çevredeki kişilerin olumsuz yorumları eşler arasındaki sevginin azalmasına veya daha az hissedilmesine sebep olur.

Çeşitli stres kaynakları, ekonomik zorluklar, sağlık sorunları, aşırı yorgunluk gibi nedenler kişilerin beden kimyalarının değişmesine yol açarak sevgi duygusunu canlandıran hormonların daha az üretilmesine yol açar.

Eşlerin sorumlulukları, hormonal değişimler ruh ve beden sağlığıyla duygu ve davranışları da olumsuz şekilde etkiler.

Yapılan tartışmalar veya tartışma olmaması için uzaklaşmalar eşlerin sevgiyi duymalarını ve ifadesini engeller.

Cinsel yaşamın; iş yoğunluğu, televizyon ve bilgisayara düşkünlük vb. sebeplerle azalması da eşlerin sevgiyi daha az duymalarında etkilidir.

Birbirinize vakit ayırın

Eşler birbirine yeterince vakit ayırmalı, mümkünse kısa süreli de olsa birlikte tatile çıkmalı, birkaç saatliğine de olsa baş başa zaman geçirmeli, sohbet etmeye, söylenmeden, birbirini suçlamadan konuşmaya önem vermelidir. Sevgi; hediye, güzel söz, emekle ve zevkle hazırlanmış bir yemek, tatlı, birlikte geçirilen zaman ve yapılan işler gibi farklı şekillerde ifade edilmeli ve bunu yaparken karşı cinsin beklentilerine de önem verilmelidir.
                                              selam ve dua ile...

2 Ocak 2011 Pazar

Osmanlı Tarihi


Yavuz Sultan Selim zamaninda, Iran Şahı İsmail Yavuz, Sultan Selime kiymetli mücevherlerle süslü bir sandik hediye gönderir. 

Sandığın  İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkar. Fakat bilinmedik bir de pis bir koku gelir sandıktan....

Sandığın en dibinden bohçaya sarılmış bir insan pisliği çıkar. Osmanlı ya yapılan bu hakaret karşısında herkez  şaşkındır.  Cihan Padisahı Sultan Selim emir verir;
'Herkes düşünsün, buna ince bir sekilde cevap vermemiz gerekir.' der
 
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi bulur.

Ayni şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandik hazirlatır. İçine o zamanın Osmanlı Istanbul´unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu paketletir, ve en altina da küçük bir kağıt ve bir satir yazi ekleyip gönderir.
Şah sandığı açar. Halılar,değerli taşlar…

Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremezler tabii. Bizim elçi yiyor önce, zehirsiz olduğunu göstermek için, sonra oradakilere ikram ediyor. Lokum bittikten sonra kutunun içindeki notu Şah İsmail okuyor:

“Biz biliriz ki,herkes yediğinden ikram eder.”