Fotoğrafım
Türkiye
BAŞIMLA GÖNLÜMÜ EDEMEDİM EŞ BİRİ YÜZ YAŞINDA BİRİ YİRMİBEŞ -SİYAH ZAMBAK-

22 Şubat 2011 Salı

Kıssadan Hisseler

İmâm-ı Azam hazretlerinin dergâhının hemen bitişiğindeki evde oturan bir genç , her gece meyhâneden sarhoş gelir ve bağırıp çağırarak insanlara rahatsızlık verirdi .
Dergâhtakiler de aynı şekilde rahatsızdı bu gençten.
Bununla da kalmaz, eve gelince saz çalar, şarkılar türküler söylerdi.

Hazret-i İmâm bu seslerden rahatsız olsa da, hiç bir şey söylemez, hep sabrederdi.
Bu genç bir gece yarısı yine sarhoş olarak evine giderken, vazifeli güvenlik memurları yakalayıp hapsettiler.
Ertesi gün gencin sesi gelmeyince, Hazret-i İmâm meraka düştü.
Ve talebelerine;
- Komşumuzun sesi gelmiyor, acaba başına bir musîbet mi geldi diye, buyurdu.
Talebeler;
- Efendim, o genç dün gece meyhâneden sarhoş gelirken, gece bekçileri onu yakalayıp hapse atmış, dediler.
Hazret-i İmâm bu duruma çok üzüldü.
Ve kalkıp vâliye gitti .
Vâli Onu görünce hemen ayağa kalktı.
Hürmet ve saygıyla;
- Hoş geldiniz efendim. Bir emriniz varsa hemen yapalım, dedi.
Hazret-i İmâm;
- Bekçiler komşumuzu hapse atmışlar. Onu hapisten çıkarırsanız sevinirim, buyurdu.
Vâli önünü ilikleyip;
- Emriniz olur efendim, ancak böyle basit bir iş için niçin zahmet ettiniz? Bir haber iletseydiniz yeterdi, dedi.
Ve emir verip çıkarttı genci .
Hazret-i İmâm, vâliye teşekkür etti.
Komşu gencin koluna girdi.
Vâliye vedâ edip ayrıldılar.
Yolda giderken de;
- Komşu, kusurumuza bakma. Hâlinize geç vâkıf olduk, dedi.
Ve bir kese de para verip;
- Eve bir şeyler al da çocukları sevindir, buyurdu.

20 Şubat 2011 Pazar

Dikkat Edilecekler

Hikmet ehli mübarek zatlar buyuruyor ki:

İman nimetinin bizden gitmemesi için şükür gereklidir. Bu şükür, iki biçimde olur:

1- Bu nimete kavuşmuş olan Müslümanları Allah rızası için çok sevmek ve gayri müslimleri  yine Allah rızası için sevmemektir. Bu hubb-i fillah vel buğd-i fillahdır. Mücadele suresinin son âyetinde, iman nimetine şükretmek için, müminlerin birbirlerini çok sevmeleri, kâfirleri ise, kendi ana babaları, kardeşleri, çocukları bile olsa sevmemeleri gerektiği bize açık bir şekilde bildiriliyor.

2- Bu doğru imanı, doğru din meselelerini, Allahü Teâlânın diğer kullarına ulaştırmak için çalışmaktır. Buna da emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker denir. Bunun en kolay, en uygun ve en risksiz yolu, doğru kitaplardan vermektir.
Bize kadar gelen emaneti bizden sonra gelenlere, Allah rızası için aktarmaya çalışmaktır. Yoksa ahirette Allahü teâlâ, (Ey kulum, senin kurtulman için, yüz binlerce kulum kendini feda etti. Kale kapılarında, surların önlerinde, meydanlarda, savaşlarda, her yerde; canlarını, kanlarını, mallarını feda ettiler. Peki sen ne yaptın?) dediği zaman, nasıl cevap vereceğiz? 
Nimet ne kadar yüceyse, onun getirdiği mesuliyet de o kadar yücedir. Rabbimizin huzuruna kul hakkıyla gitmemeliyiz. İşte kul haklarından birisi de budur. Sözümüzün geçtiği insanlara dinimizi kibarca öğretmeye çalışmalıyız.
Allahü teâlânın bir kulu daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmalıyız. Bugün ben Allah için ne yaptım, bugün ben dini yaymak için yapılan hizmetlere ne kazandırdım? Bunları her gün, her saat kendimize sormalıyız. 
Hazret-i Ömer her gün kendine, (Yâ Ömer, bugün Allah için ne yaptın?) diye sorarmış. Nefsimiz için yapılanlar çok da, Allah için ne yaptık, asıl bunun üzerinde durmak gerekir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz:
1- Malını nereden, nasıl kazandı, nereye harcadı?
2- İlmiyle nasıl amel etti?
3- Ömrünü nasıl geçirdi?
4- Bedenini nerede yordu, hırpaladı?)

18 Şubat 2011 Cuma

Dikkat Edilecekler

Ebu Süleyman-ı Darani şöyle buyurdu;
“Helalden bir lokma az yemeyi, akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan daha çok severim. Çünkü, mide dolu olunca, kalbi gaflet sarar. Gaflet insana Rabbini unutturur. Helalin fazlası böyle iken, mideyi haram ile dolduranların hâli  nasıl olur?”
“Yolumuzun esası üç şeydir: Helal yemek, ahlak ve amelde Peygamberimiz sav e tabi olmak ve (ihlas) yani her işi, yalnız Allah ın cc rızası için yapmaktır.”

İbrahim Edhem hz şöyle buyuruyor;
“Temiz ve helal ye de, ister sabaha kadar ibadet et, ister uyu ve ister her gün oruç tut, istersen tutma!”

Kur’ân-ı kerîmde, üç şey üç şey ile beraber bildirilmiştir. Bunlardan biri yapılmazsa ikincisi makbul olmaz:
1- Resûlullaha itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş sayılmaz.
2- Anaya babaya şükredilmedikçe, cenâb-ı Hakka şükredilmiş olmaz.
3- Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. Yâni namaz kılanlara vadedilen büyük sevaptan mahrum kalır. Sadece namaz borcundan kurtulmuş olur.

Mâlik bin Dînâr hazretleri şöyle buyuruyor;
“Üç şey kalbi  öldürür. Çok yemek, çok uyumak ve çok konuşmak.”
“Kulun, lüzûmsuz boş şeylerle vakit geçirmesi, kalbi karartır, bedeni zayıflatır geçimini zorlaştırır.”

Şeytan, Mûsâ aleyhisselama dedi ki:
1- Öfkelendiğin zaman beni hatırla! Zîrâ ben, senin kalbinin kan damarlarında dolaşırım. Öfkelendiğin zaman benim vesveselerime kulak asma! Kanında meydana gelen galeyâna sakın mağlûp olma.
2- Düşmanla karşılaştığın zaman da hemen beni hatırla! Zîrâ ben, insanoğlu bir düşmanla savaşa gireceği zaman ona, âilesini, çocuklarını, malını, mülkünü hatırlatırım Bunları hatırlayınca o da düşmanla savaşmaktan vazgeçer ve firâr eder.
3- Sana nikâhı düşen bir kadınla karşılaştığın vakit, sakın böyle bir kadınla bir arada oturma. Zîrâ ben, böyle bir ortamda ondan sana, senden ona aracılık yaparım. Çeşitli yollarla, zinâ yapılmasına vesile olurum.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Müslüman

Eğer müslümanım diyorsanız çok büyük bir iddiada bulunuyorsunuz demektir. Bu Allah ile yürümeye başlamak ,kalpsiz dünyanın kalbi olmak, vicdanın ve merhametin sesi olmak demektir.

Komşusu aç iken tok yatmamak, kendisi için istediğini kardeşi için de istemekdir. İnsanların elinizden ve dilinizden emin olması, yediğinizi paylaşmanız, içtiğinizi bölüşmenizdir. Arşı titreten öksüz ağlamasında ''imdat''diye bağıran yaşlı , kadın ve çocuk feryadından,''insanlık öldü mü?''diye inleyen mazlum inlemesinden geceleri uyuyamamak, yollara düşmekdir.


Dünya nın bütün ezilenlerinin ,mahrumlarının,mağdurlarının sorumluluğunu üzerine almakdır. Ateşlere atılmayı, çarmahlara gerilmeyi göze almakdır. Boyuna toplamak değil, hep dağıtmakdır. Olmayanı ele geçirmek değil, olanı elinden çıkarmakdır. ''Ben'' değil ''Biz''demesini bilmekdir. Müslüman olduk dediğiniz de  sizi işte bunlar bekliyor.....

Sizi böyle zorlu, yaman bir yol bekliyor. Buna varım diyorsanız Allah ile yürümeye katılın ''Ben buna gelemem '' diyorsanız kendinizi boş yere aldatmayın . Siz ''İSLAM OLDUK'' demeyi ne sanıyorsunuz? ey her devrin adamları!!!  Ne sanıyorsunuz? Allah ı emrinize amade lalanız, peygamberi bekçiniz,dini köşkünüz,kitabı para makineniz,cenneti yatağınız,cehennemi şömineniz mi?

15 Şubat 2011 Salı

Kıssadan Hisseler

“Niçin ağlıyorsun?..”

Ömer bin Abdülazîz hazretleri ölüm hastası iken yakınları doktor çağırdılar.

Az sonra doktor geldi.

Halîfeyi muayene edince;

- Çok zehir içmiş. Yaşaması husûsunda garanti veremem, dedi.

O sırada Ömer Bin Abdulaziz ağlamaya başladı ...

Yakın akrabaları;

- Niçin ağlıyorsun ki bir mücâhid olarak Rabbine gidiyorsun. Allah’ın izniyle sünneti ihyâ ettin, bid’atleri ortadan kaldırdın, dediler

Halîfe onlara yönelip;

- Az sonra Rahmanın huzuruna varacağım. Bu insanların hesabı hep bana sorulacak. Bu hesabı nasıl vereceğim. Bunu düşünerek ağlıyorum, dedi.
Sonra da;

- Beni oturtun! buyurdu.

Yavaşça yatağında oturtturdular .
Oradakilere bakıp;

- Hakîkî mâbud ancak Allahü Azimüşşandır. İbâdet olunmaya birtek O’nun hakkı vardır, buyurdu.

Sonra gökyüzüne kaldrdı başını.

Ve sevinç gözyaşlarıyla doldu gözleri.
Birilerini gördüğü açıktı sanki.

Nitekim sevinçli olarak;

- Şu anda öyle kişileri görüyorum ki, onlar ne cindirler ne de insandırlar buyurdu.
Kelime-i şehâdet’i getirdi.
Ve rûhunu teslim edip Rabbine kavuştu.

Bir gün bâzı gençlere;

- İnsan bu dünyada ne için yaşar? diye sordu.

- Bilmiyoruz efendim, dediler.

Onlara sevgiyle bakıp;

- Müslüman, sadece Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için yaşar, dedi.
Ve ardından;

- Mü’minin tek amacı, Rabbinin rızâsını ve sevgisini kazanmaktır, buyurdu.
                                  selam ve dua ile...